Tekke ve Zaviyeler

1. Yatağan-baba Tekkesi

Yatağan’dan ilk olarak ciddi bir şekilde söz eden F, W. Hasluck’dur. Onun gerek The Annual of the Brltlsh School at Athens’de çıkıp, Ragıb Hulusi (Özden) tarafından Bektaşilik Tetkiklerinde Türkçeye çevrilen makalesinde, gerekse bu Türkçe eserden bir yıl sonra çıkan ve makalelerini toplayan kitabında Yatağan-dede ile ilgili şu bilgi vardır:

“Yatağan, -(Vilâyetin cenübunda, Kara-öyük civarında)- Paul Lucas on sekizinci asrın ilk senelerinde burasını ziyaret ettiği zaman Itagundie (Yatağan-dede) nin mezarını hâvi zengin ve mühim bir tekke vardı. Burası 1826’da tahrip edilen Bektaşi müesseselerinden biri idi. Fakat o zamandan beri yeniden az çok canlanmış görünüyor. Yatağan Baba Abdi Musa’nın piri olmak üzere maruftur. Aynı mahalde başka bir tekke Abdi Beğ-Sultan’nın mezarını hâvidir”.

M. Fuat Köprülü, daha ziyâde Hasluck’a dayanarak Türk Halk Edebiyat Ansiklopedisi’nde (Abdal Musa maddesi) şöyle demektedir: “Hasluck eski Aydın vilâyeti Bektaşi tekkelerini sayarken vilâyetin cenübunda Karaüyük civarında Yatağan mevkiinde Yatağan-baba adlı bir velinin mezarı ve tekkesi bulunduğunu ve bu adamın Abdal Musa’nın piri olarak maruf bulunduğunu zikrediyor ve bu adın Aydın vilayetinin şimal taraflarında yaşıyan Yatağanlı oymağının (bk.Yatağanlı) adıyla alâkası olmak ihtimâlinden bahsediyor (aynı eser s.340).

M. Yahya Dağlı, daha ziyade Biktaşi rivayetlerini kullandığı Bektaşi Tomarı adlı eserinde, Abdal Musa’dan söz ederken “Denizli’de medfûn, bizzat Hacı Bektaşi Veli halifelerinden Büyük Yatağan Baba’dan terbiye görmüştür” demektedir. Dağlı, diğer Yatâğan Baba’lar da bulunduğunu bildiğinden, Denizli’dekini “Büyük” diyerek ayırmıştır.

1737 yıllarında, bir kısım Yüreğillerin Hicran-hatun tekkesini basabilmiş olmaları, Yatağan’da, bu tekkeye karşı bazı kırgınlıkların başladığını hatıra getiriyor. Zira halkın koruduğu bir yere, bir başka köyden bazılarının müdahale edebilmesi imkânsız gibidir. Ancak XIX.yüzyıl başlarında, 1807-9 arasındaki olaylar, bu iç çekişmeyi etkilemişe benziyor. İlk olarak, Medrese’nin de etkisiyle, Yatağan-baba tekkesine karşı ciddî bir muhalefet başlamıştır. Rivâyete göre, bir siyasi suçlunun tekkede görülmüş olması, harekâta sebep olmuş, tekke tahrip edilerek tekkenişin ailesi de ölümle cezalandırılmıştır.

Yatağan-baba tekkesinin tahribi, mensuplarının cezalandırılmasıyla Şeyh Yatağan mezrası’nın durumunda bir belirsizlik ortaya çıkmıştır. Zira bu mezranın geliri, Yatağan-baba tekkesine aitti. Oraya muhtemelen Yazırlı Ömer Ağa’nın oğlu Mustafa Bey el atmıştır. Bu duruma tepki olarak şikâyet edilince de, İstanbul’dan bir ferman gönderilerek müdahale edilmemesi istenmiştir. Lâkin bunun ne derece etkili olduğu bilinmemektedir.

Yatağan’ın dahil olduğu zeametin pay sahiplerinden Dilsiz Ali-Şir’in mültezimi ile Ömer oğlu Mustafa işbirliği yaparak Şeyh Yatağan mezrasına müdahale etmişlerdir. Bu sebeple söz konusu mezraya bağlı halk, Yatağan’a göçmüş olmalıdırlar. Zaten bir kısmı eskiden beri Yatağan’da oturuyorlardı.

1714 senesinde P. Lucas Yatağan’dan geçmiş, Yatağan-baba tekkesini hayranlıkla anlatmıştır.

Yatağan-baba tekkesinin tahribi

Yatağan-baba tekkesinin ne zaman tahrib olduğuna gelince, bu XIX.yüzyıl başlarına ait olaylarda gerçekleşmişe benziyor. Rivayete göre bir siyâsî suçlunun tekkede görülmüş olması, tekkenin yakılıp yıkılmasına ve mensuplarının öldürülmesine sebep olmuştur.

Muhtemelen bu olay, 1808 yıllarında geçmiştir. Bu hâdiseye, Yatağan’daki mahallî çekişmeler de sebep olmuş olabilir.

Yatağan-baba vakfına ait bazı görevler, daha sonraki senelerde de devam etmiştir. Ancak onun XIX.yüzyıl başlarındaki harabiyeti, Şeyh Yatağan mezreasının da sahipsiz kalmasına yol açmış, bura halkı Yatağan’a göçmüşlerdir.

2. Abdi Bey-Sultan Tekkesi:

Abdi Beğ-Sultan tekkesi, varlığını XX.yüzyılın ilk çeyreği sonlarına kadar devam ettirmiştir. Mahallî geleneklerde Yatağan-baba kadar güçlü ve yaygın olmamakla beraber, aynı zamanda Yatağan ismine de bağlı olduğundan yine de etkilidir.

Abdi Beğ-Sultan tekkesi, Yatağan’ın kenarında ve batısındadir. XX.yüzyıl başlarındaki durumunu az-çok tesbit etmek imkânı vardır.

Abdi Beğ-Sultan’m hayatı rivayetlerden şöylece toparlanabilir.

Kendisi 571/1175-76 doğumlu olup, yörenin fethine memur edilen Osman Bey kuvvetlerine katılan bir Selçuklu şehzadesidir. Acı-Göl’ün kuzeyini fetheden Hüsameddin Bey ile, yöremizi fetheden Osman Bey kuvvetleri arasında münasebeti sağlıyordu. Yöredeki bazı yer isimleri bu zata bağlıdır: nitekim Sultan-pınarı, adını Abdi Beğ’in tedavi edildiği yer olduğundan almıştır.

Abdi Beğ, muhtemelen Karaağaç ovasını hem bata, hem de kuzey yönlerinden kontrol eden bir yerde, Yatağan’da karargâh kuran Osman Bey’in manevî evlâdı da olmuştur. Abdi Beğ-Sultan’m çevresine daha sonra birçok Türkmenler de gelmiş, o da bunları uygun yerlere yerleştirmiştir.

Nitekim Yüreğil ismi, mahallî rivâyette Abdi Beğ’in “güre gir” işaretiyle buraya yerleşmeleriyle bu adı almışlardır.

Abdi Beğ Sultan tekkesi, muhtemelen Yatağan-baba ile yakın bir ilgiye sahipti, Paul Lucas’ın sözünü ettiği, gelip gidenlerin doyurulduğu tesis burası olabileceği gibi, Yatağan-baba tekkesi civarında da olabilir. Herhalde bu iki tekke arasında, XIX.yüzyıl başlarına kadar çok yakın ilişkiler vardı. Daha sonra, bilinmeyen sebeplerle arada bazı anlaşmazlık başlamış, dolayısıyla günümüze kadar da devam etmiştir.

Abdi Beğ-Sultan tekkesi: Tekke binalarına, Han Kapısı civarından geçilerek girilir. Genişçe bir avlu içinde olan binalar topluluğuna, tekke meydanına giriş, Asitâne cümle (kapı)sı ile olur. Bunun hemen sağında ‘yer oda’ da denilen tek katlı bir yapı ile ardında muhtemelen iki katlı ‘tekke odası’, gelen dervişlerin kaldıkları yerlerdir. Burada bulunan bir çeşmeden başka, dışarda Han-Kapısı yakınında da bir çeşme vardı. Meydandaki çınar; bu çeşmenin ayağı ile beslenir.

Asıl tekke binası, “mihman-hSne” de denilen iki katlı yapıdır. Alt katında ambar ve ahır vardır. önündeki hayatda bir kahve ocağı olup, soğukluğu, ‘kadı oturağı’ diyende anılıyor. Burada, tekkeyi idare edenlerin ikamet kısmına geçilen aradan sonra, ambarlar gelir. Daha batıda ahırlar ve bir rivâyete göre, aşocağı bulunmaktadır. Bu kısım ile türbe arasında da ‘garibler mezarlığı’ bulunuyor.

Abdi Beğ-Sultan türbesi, tekke binalar topluluğunun en eski unsurudur. Çokgen planlı olup, ayrıca doğu kısmında namaz kılmaya mahsus bir yeri de vardı. üzeri tahta ile örtülü olup, 1930 yıllarında bir kaymakamın arzusu üzerine yıktırılmış, fakat diğer bir kaymakam, böylesine bir tarihî eserin yıkılmasına üzülmüştür.

Türbe inşaatı için, civardaki eski kalıntıların taşlarından da istifâde edilmiştir.

Tekkenin güneydoğu kısmında, girişin hemen solunda, ‘Ak-cennetlik’ de denilen mescid bulunuyor. İki katlı olan bu yapının alt katında, çok büyük küpler olduğu söylenir. Tekke avlusunun dışından Yüreğll yolu geçmekte, ötesindeki اeşme-bağı da tekkeye ait bulunmaktadır.

Tekkeye ait binalar, toprak ile örtülü olmakla berabar, inşaata hayli taş kullanılmıştır. Bunlar arasında civardaki eski harabelerden getirilenler de vardır. Nitekim çeşme yalağı, Bizans devrine aittir. Tekkenin 1175/1761-62 tarihinde tamir edildiği söylenir.

Abdi Beğ-Sultan tekkesi, bir Bektaşi tekkesi idi. Bununla beraber, bu tekke, Sünnî akidenin en önemli müesseselerinden medrese ile ahenk içinde olmuştur. Tarih kısmında da işaret edildiği gibi, devrin yönetici ve kadıları buraya misafir olurlardı. Kadı oturağı, bu devre ait bir hatıra olmalıdır, ki Yatağan’ın İdarî bakımdan kadılık merkezi, yani kaza merkezi olduğuna da işaret eder,

1826’dakl fırtınayı, Medrese’nin himâyesinde atlatan Abdi Beğ-Sultan tekkesi, XIX.yüzyılın sonları ile XX.yüzyıl başlarında çok canlı ve hareketli olmuştur. Rivâyetlere göre, her sene saçlı sakallı, keşkül ve teberli yüzlerce derviş gelir gider, Tekke’nin kazanları devamlı kaynar, gelen giden herkese yemek yedirilirdi.

Ancak 1925 tarihinde, Evkaf idaresince el konmuş, hemen her şey satılmıştır. Damı yeni inşaata taş ve kereste temini için yıkılmış, son izleri de 1950 sonrasında kalkmıştır.

Abdi Bey Sultan Tekkesi Panoramik Planı

3. Banaz-dede zaviyesi:

XVI. yüzyıl Evkaf defterine göre, 300 akçalık bir vakfı vardı, zâviye şeyhi, Şeyh Mustafa’nın oğlu uğurlu-dede şeyh idi. Yanında sadece bir derviş vardı. Mahmud’un oğlu Cafer.

Böylesine az gelirli olan zaviye, varlığını devam ettirememiş, sadece ismi, bazı Yatağanlıların hatırasında kalmıştır.

4. Hicran-hatun tekkesi:

1745 tarihli bir kayıt, “Müteveffa Yatağan-baba silsilesinden müteveffiiya Hicran-Hatun tekkesinden söz etmektedir. Yatağanbaba ile yakınlığı olan bu Hatun’un tekkesine, bazı Yüreğilliler 1150 (1737-38) tarihinde tecavüz etmişlerdi. Tekyenişin yaylağı bu takkeye ait imiş, Hakkında daha fazla bir bilgimiz yoktur.

Kaynak: Tuncer Baykara, Yatağan Her Şeyi İle Tarihi Yaşatma Denemesi, Institute for the Study of Languagcs and Cultures of Asia and Africa Tokyo University of Foreign Studies, 1983.